Elimde olan her şeye bir adım geriden bakma isteği ile
geçiyor geceler,
Rüzgar vurdukça başak tanelerinin savrulması gibi hayatın bana olan muamelesi,
Gün geçtikçe yontuluyor tüm sivriliklerim,
Gün geçtikçe eriyen mum gibi bir şeyler azalıyor içimdeki
mabedimden,
Hayat, denklemsel bir
matematik formülünden çıkan sıfır kadar pervasızca duruyor gözlerimin önünde,
Hepsinden öte seni de özlüyorum,
Atılan bir taş ile parçalara ayrılan cam kadar bol parçalı
kalbim,
Yapıştıracak gücüm var mı? – bilmiyorum.
Yapıştırmaya niyette etmedim hiç.
Anadolu da bir söz vardır ya hani; Namazda gözü olmayanın,
ezanda kulağı olmazmış.
Sevmede gözümüz yoktu, etmedik niyet.
Nerede nefes alıyorsan orada mutlu ol emi.
Sen neredeyken doğuyorsa güneş ,
Orada kahkahaların asılı kalsın semada,
Beni soracak olursan, elinde olan her şeye bir adım geriden
bakma isteği.
Gözlerim ile dudaklarımın kavgasına şahit oluyorum bu
aralar,
Zira başka türlü gülerken ağlamayı, ağlarken gelen gülme
isteğini açıklamak mümkün değil.
Susmayan bir şarkı kadar suskunum.
Feryat denizinde küçük bir sandalım olsun isterken,
Koca koca gemileri peşimden sürüklemenin utancı içerisindeyim.
Güneş hep aynı yerden doğarken, yıldızlar kafasına göre
selam veriyor dünyaya.
Sabahları gülerken çocuklar, geceleri uyuyor,
Belki de bu yüzden sevemedim geceleri,
Belki de her gece yaktığım mumun erimesine üzüldüğüm için sevemedim
geceleri.
Şimdi, dünyanın cenneti dediğim çocuk parkındayım.
Parmaklarımın arasındaki sigaradan çıkan efkarlı dumanlar,
Ciğerlerimin küfredişlerine sağır olmak gerekecek,
Ağlayan her çocuğa alınan şeker kadar kutsal,
Annesinden dayak yese bile anne diye ağlayan çocuk kadar
sevgiye tutsak olmak gerekecek bu gece.
Tüm gecelere selam olsun bitmeyen sabahlardan.
Elinde olanlara iki adım geriden bakabilen adamlara da selam
olsun.
Elimde olanlara bir adım geriden bakma isteği ile
sevişeceğim bu gece,
İnlemelerim bol olsun.